Ecem Kodak’la Altın Kitaplar etiketiyle geçtiğimiz günlerde yayımlanan ilk çocuk romanı “Deniz Dinozorunun Sırrı” hakkında konuştuk.
Ecem Hanım, ilk çocuk romanınız “Deniz Dinozorunun Sırrı” geçtiğimiz günlerde okurla buluştu. Çocuk edebiyatı özelinde kurmaca türlerle olan ilişkiniz, yazma serüveniniz ve ilk romanınızın ortaya çıkış sürecini sizden dinleyelim.
Merhaba Serkan Bey, öncelikle zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Annem çocuk kitapları yazarı, ismi Özlem Aytek… Çocuk edebiyatıyla onun kitaplarıyla sayesinde, çok küçük yaşlarda tanıştım. Üniversitede su bilimleri mühendisliği okurken yayıncılık sektöründe çalışmaya başladım ve kariyerim bu yönde devam etti. Ama hayalimde her zaman su altı dünyasını insanlara anlatmak vardı. 2021 yılında Marmara Denizi’nde yaşanan müsilaj sorunuyla birlikte artık harekete geçmem gerektiğini anladım. Çünkü su altı konusunda ciddi bir bilgisizlik vardı. Çocuk yaşta farkındalık kazanmanın uzun vadede daha faydalı olacağını düşündüm. Sonra “Çocuklara nasıl ulaşırım?” diye düşünmeye başladım ve yaratıcı dramanın kolaylaştırıcı etkisini fark ederek yaratıcı drama eğitmeni oldum. Bu dönemde Deniz Dinozorunun Sırrı’nı yazmaya başladım. Hem üniversitedeki bilgilerim hem de drama eğitmenliğinin kattığı deneyim kurguyu oluşturmamda büyük kolaylık sağladı. Çocukların okuduklarını drama yoluyla deneyimlemesi çok daha kalıcı bir öğrenme sağlıyor. Bu yüzden Deniz Dinozorunun Sırrı ile bağlantılı bir drama atölyesi planladım. Bu konuyla ilgili Prof. Dr. Bayram Öztürk öncülüğünde Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) bünyesinde çocuklarda deniz okuryazarlığını artırmaya yönelik bir proje üstünde çalışıyoruz. Ben Altın Kitaplar’ın iletişim koordinatörüyüm aynı zamanda, yayınevim ailem gibidir. Keyifle çalıştık. Çizimler Serhat Gürpınar gibi bir ustanın elinden çıktı. Her şey hayal ettiğimden de güzel oldu. Şimdi hem çok heyecanlı hem çok mutluyum.
Her ne kadar okuma ve yazma deneyimleri, işçilik ve gözlem gücü önemli olsa da “Deniz Dinozorunun Sırrı” için taslaklarınızı oluştururken ilham kaynaklarınız neler oldu?
Deniz Dinozorunun Sırrı, çocukların anlayabileceği şekilde kolaylaştırılmış bilimsel bir kitap. Kitabı okuyan yetişkinler de su altı dünyasına dair pek çok şey öğrendiklerini söylüyor. Bu beni çok mutlu ediyor. İlham kaynağım müsilajdı; bizim fakülte (İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi) müsilajın yok edilmesinde aktif rol oynadı. Ben bu dönemde yayıncılık sektöründe çalışsam da süreci yakından takip ettim.
Romanınızın merkezinde yer alan hem güncel -yasak avcılık, istilacı türler- evrensel temalara -iklim krizi- öğretici ve merak uyandırıcı yaklaşımla yoğunlaşmanızın nedenleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Söz konusu çocuklar olunca günceli yakalamak, yaratıcı yaklaşımlar benimsemek ve merak duygusunu pekiştirmek büyük önem taşıyor. Didaktik yaklaşım yeni nesil çocuklara işlemiyor ve artık çocuklar bilgiye çok kolay ulaşıyor. İnternetten kolayca bulabileceği bir şeyi sunduğunuzda doğal olarak ilgilerini çekmiyor. Bu noktada merak uyandıracak bir unsur ortaya koymak kilit rol oynuyor.
Ecem Hanım, elinizdeki malzemeyi kurgu için yeniden üretip dönüştürürken nasıl bir süreç işliyor; mekânlar, diyaloglar, dil-anlatım ve özellikle roman kişileri söz konusu olduğunda?
Analitik bir yaklaşım gerekiyor. Dramatik yapıyı oluşturan her ögeyi tek tek analiz etmek ve en önemlisi çocukları hafife almamak gerekiyor. Roman karakterlerini oluştururken de konuştururken de çocukların neleri bilip neleri bilmediklerini iyi hesap etmemiz lazım. Bu da ancak onlarla iç içe olarak, onları tanıyarak mümkün olabilir. Ben bu yüzden yaratıcı dramaya çok önem veriyorum.
Romanınızı resimleyen Serhat Gürpınar’la nasıl bir çalışma tarzını hayata geçirdiniz?
Serhat Gürpınar, usta bir sanatçı… Onunla çalışma fırsatı bulmak benim için büyük bir şanstı. Bunun için hem Serhat Abi’ye hem yayınevime hem de tanışmamıza aracı olan Erkan Aktuğ’a çok teşekkür ederim. Serhat Gürpınar, zekası ve deneyimiyle hayallerimin ötesinde bir iş çıkardı ortaya, kitaba ruhunu aşıladı. Onunla süreç su gibi aktı.
Şifa olduğunu düşündüğüm bu özgün deneyiminizden hareketle; Dünya ve Türkiye özelinde iklim krizi, savaşlar, göçler, ırkçılık ve temel eşitsizlikler üzerinden çocukları düşündüğümüzde edebiyat özelinde sanatın katkısıyla gidişata dur demek için taş üstüne taş koyabilmek için harekete geçebilmek mümkün mü sizce?
Bence mümkün. Bahsettiğiniz dezavantajları gözler önüne sermenin bir yolu da şüphesiz ki sanat. Sanat topluma ayna tutar ve bu sayede kendimizi görüp geliştirebiliriz, düşüncelerimizi ortaya koyabiliriz ve en önemlisi kalıcılık sağlayabiliriz. Taş taş üstüne koymak için kalıcılık çok önemli, bu noktada sanatın eşsiz bir avantaj sağladığı kanısındayım.
Sizce çocuk edebiyatı söz konusu olduğunda romanda, öyküde, şiirde döneme göre bazı konular ve izlekler ön plana çıkıyor mu?
Çocuk edebiyatında değerler eğitimi değim yerindeyse demirbaş oluyor ve dediğiniz gibi her dönemin öne çıkan konuları çocuk kitaplarına da yansıyor. Mesela bugünlerde çevre ve iklim konusu ön planda çünkü bu yönde bir farkındalık gelişmesi gerekiyor. Aynı şekilde cinsiyet eşitliği, akran zorbalığı gibi önemli konular işleniyor. Bunları çok faydalı buluyorum ve uzmanlığı bulunan insanların elini taşın altına koyup bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyorum.
Ecem Hanım, çocukluk dönemizde neler okudunuz, sizi etkileyen başucu kitaplarınız var mıydı?
Annemin kitaplarını okurdum. Ecem’in Sevimli Arkadaşı diye bir kitap yazmıştı, köpeğimle benim hikâyemi anlatıyordu. Onu hiç unutmam, çok mutlu olmuştum. Yaşlı Adam ve Deniz, Küçük Prens, Küçük Kadınlar ilk aklıma gelen kitaplar bunlar oldu.
Bu keyifli röportaj için teşekkür ederim.
Bu haber 29.04.2024 tarihinde edebiyathaber.net’te yayımlanmıştır.