2024 Hatay’a da geliyor. Hatay halkının sunacağı bir sofrası yok ama cevap bulamadığı bir sürü sorudan oluşan bir listesi var.

Bir yanda soğukta, kuyrukta içme suyu alabilmek için bekleyen yüzlerce insan, bir yanda yıkım ekiplerinin patlattığı borulardan sokaklara oluk oluk taşan içme suları… Elinde 5 litrelik suyuyla çadırına dönen Zeliha Teyzenin gördüğü bu ironik manzara, her gün binlerce Hataylı’nın maruz kaldığı bir akıl tutulması!

2024 yaklaşırken, Hatay’dan umutlar uzaklaşıyor. Yalnız bırakılmışlık hissi, bir karabulut gibi halkın yılgın omuzlarına çöküyor.

İnsanların yüzündeki hüzün, yerini öfke ve çaresizliğe bırakmış durumda. Hataylılar kendilerini terkedilmiş hissi uyandıran şehirleri gibi hissediyorlar;  

Dumanlı ve gri!

Akşam kazara çadırınızdan dolaşmaya çıktıysanız “vay halinize” diyorlar .

Gece kapkaranlık. Yol yok, ışık yok. Hiçbir yer tanıdık hiçbir yere benzemiyor. 6 Şubat gecesinin çığlık sesleri kulaklarda. Tahminen kaybettiği yakınının evinin oralardan geçiyorsa, kendi dilinde ve kendi inancına göre dua okumaya başlıyor. Molozlar, yıkık binalar arasında şehir dev bir mezarlık görüntüsünü andırıyor.

Mezarlığın içinde oynayan çocuklar, Antakya’nın çocukları var ki, onlar tüm bu grilikler içinde açan rengarenk çiçekler gibi.

Bir öğretmen anlatıyor: Miray adlı kız çocuğu dedesi ile kayda gelmişler. Okul ihtiyaçlarını konuşurken dede birden “tamam hocam” diyor. “Bu çocuk benim en kıymetlim. Annesini de babasını da, küçük kardeşini de o verdi bana”. Öğretmen anlamıyor.

“Nasıl verebilir? Diye soruyor. Dört kişilik aileden kalan bir tek Miray!

Anne, baba ve kardeşinin yerlerini Miray tespit ediyor. Cenazelere tek parça ulaşabilmek buralarda şükür sebebi.

Bu kadar zor şartlarda gülümsemeyi yüzlerinden eksik etmeyen öğretmenler de halkın şükür sebebi. Çocuklar onların sayesinde yaşadıkları büyük acıyı, travmayı sağıltmayı öğreniyor. Okullardaki  uyuz ve bit salgını devam ediyor. Donanımlı hastane yok, donanımlı doktor yok. Donanımlı bir hastane için en yakın yer, Adana işaret ediliyor.

Tam 10 ay geçti! 10 aydır çadırlarda kalan insanlar konteynıra geçme, konteynırda yaşayanlar ise “gerçek bir eve” taşınma hayalini kuruyorlar. Yerinde dönüşüm mü hak sahipliği mi bunlarla ilgili bilgi edinmeye çalışırken, bir de rezerv alan çıktı ki, akıllara zarar…

Bilgi edinmek için başvurulan her kapı duvar demek isterdim; Ancak kapı da yok, duvar da…

İlgili il müdürlükleri için kurulan konteynır kentlerde yan yana iki kurum birbirinden farklı cevaplar veriyor. Nihai karar olarak “biz de bilmiyoruz bakanlıktan haber bekleyin” deniliyor.

Rezerv alanı halkın gözünde ise bir kaos yumağı!

Çok kısa zaman dilimleri içinde iki farklı harita yayınlandı. Karar Resmi Gazete’de 6306 sayılı kanuna dayandırıldı. Kanunda geçen “Türkiye’nin herhangi bir yerinde afet riski gerekçe gösterilerek meskun mahal içerisinde bir bölge rezerv alanı ilan edilip insanların taşınmazlarına el konulabilir “ maddesi, zaten güven duygusu temelden sarsılmış insanların mülkiyet hakkı konusundaki soruları cevapsız bırakıyor. Kimse kimseden daha net bilgi öğrenemediği gibi, söylentiler insanları daha da huzursuz ediyor.

HATAYLILAR SORULARINA CEVAP VE MUHATAP ARIYOR!

Rezerv alanı neye göre belirlendi?

Rezerv alan belirlenirken sıvılaşma ya da zemin etüdü gözetildi mi?

Rezerv alanına giren konutum için ne kadar para ödeyeceğim?

Kaç katlı olacak kaç metre kare olacak?

Komşularım aynı kalacak mı? Demografik yapı bozulacak mI?

Evimi en kısa zamanda, ne zaman teslim alabileceğim?

Kaç yıl borçlu kalacağım? Mirasçılarım nasıl işin içinden çıkacak?

Tek istekleri, bu sorulara net, gerçek ve değişmeyen cevaplar duymak.

Hem de bir an önce.

10 ay geçti depremin üzerinden.10 ayda halkın hayatını iyi yönde değiştiren on tane şey yapılamadı.

Hırsızlık sonucu çalınan logar kapakları, sokakların güvenliğini tehdit ediyor. Temiz su borularının patlaması, uzun süre tamir edilememesi, temiz suya erişimi zorlaştırıyor.

Orta hasarlı binalar tehlikeli bir şekilde bekletilirken, bu konuda herhangi bir önlem alınmıyor.

Temizlik ve çöp toplama gibi belediye hizmetlerinin yetersizliği yaşam koşullarını daha da zorlaştırıyor.

Karadeniz’de, denizin içinde çok kısa sürede havalimanı yapabilecek güçteki iktidar, depremden zarar görmüş Hatay Havalimanı’nı ne yazık iki buçuk yılda bitirmeyi planlıyor! Bu yavaşlık halkın aklına başka sorular getiriyor.

2024 Hatay’a da geliyor. Hatay halkının sunacağı bir sofrası yok ama cevap bulamadığı bir sürü sorudan oluşan bir listesi var.

Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Hatırlatmakta fayda var;  Unutulanlar, unutanları asla unutmazlar.

Bu yazı 10.12.2023 tarihinde 12punto.com.tr’de yayımlanmıştır.

Kategoriler