Ali BULUT*
Devletlerin uluslararası alanda yerine getirdiği faaliyetler genel itibari ile uluslararası hukukun icrası biçiminde meydana gelmekle birlikte bu faaliyetlerin arka planında ulusal hukuk kuralları çerçevesinde gerçekleştirilen birtakım siyasal eylem ve işlemler bulunmaktadır.
Uluslararası anlaşmaların imzalanması, yorumlanması, uygulanması ve yürürlüğe giriş tarihinin tespit edilmesi şeklinde örneklenebilecek söz konusu eylem ve işlemlerin, genellikle devletin yüksek siyasetine ve uluslararası ilişkilerin icrasına yönelik olduğu belirtilmektedir. Siyasal nitelikli bu işlemler, “hükümet tasarrufu”, “yargı kısıntısı” veya “politik işlem” olarak adlandırılmakta ve anılan özellikleri sebebi ile yargı denetiminin sınırları dışında bulunduğu ifade edilmektedir. Şüphesiz bu tespitin temelinde yargısal denetim neticesinde verilen kararların; devletin uluslararası alandaki yükümlülüklerini yerine getirememesine, uluslararası hukuk karşısında zor durumda kalarak saygınlığının zarar görmesine hatta yerine göre birtakım yaptırımlara maruz kalmasına sebep olabileceği endişesi yatmaktadır.
Türkiye’de ve Dünya’da genel eğilim bu yönde olmakla birlikte, konu doğa kirliliği ve iklim krizi gibi modern zamanların çevre sorunlarına geldiğinde, yürütme organının uluslararası ilişkiler çerçevesinde yaptığı işlemlerin daha farklı bir biçimde ele alınması düşünülebilecektir. Altını çizmek gerekir ki, çevre sorunlarının sınır tanımaz niteliği ve bu sorunların (diğer birçok uluslararası sorundan farklı olarak) bireyin yaşam koşullarına doğrudan etki edebilmesi ayrı bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Gerçekten de tek kullanımlık plastiklerin yasaklanmasını öngören bir sözleşmeye taraf olunması örneğinde olduğu gibi yürütme organının bu konuda sergileyeceği irade, bir yandan bireylerin alışageldiği günlük yaşam tercihlerini şekillendirirken diğer yandan da maruz kaldıkları çevresel kirlilik düzeyini oldukça derinden etkileyebilecektir.
Ayrıca Anayasa’nın 128’inci maddesinde yer verilen idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır şeklindeki hüküm ve 2017 Anayasa değişiklikleri sonucu ortaya çıkan anayasal sistemde yürütme organın yetki ve sorumluluklarına ilişkin yeni yaklaşım, söz konusu faaliyetlerin yargı denetimi dışında tutulmasını öngören geleneksel kabulü tartışılır kılmaktadır.
Bu bağlamda, yürütme organının bir uluslararası çevre anlaşması kapsamında ifa ettiği salt uluslararası siyasete ilişkin olanlardan ayrılabilen ancak ona dayanan, uygulanmasını sağlayan eylem ve işlemlerin yargı denetimine tabi kılınması gerektiği değerlendirilmektedir. Örneğin Paris İklim Anlaşması’na taraf olma arifesindeki Türkiye için, Anlaşma çerçevesinde vereceği ulusal katkı beyanları ve bu beyanlarla taahhüt ettiği karbon salınım oranlarının yerine getirilip getirilmemesi, uluslararası ilişkilerden ayrılabilir nitelikteki işlem ve eylemlerden olması cihetiyle yargı denetimine konu edilebilecektir.
***
Nitekim Dünya’nın farklı yerlerinde de yürütme organının uluslararası ilişkilere dair faaliyetlerini, ulusal hukukta yargısal denetime tabi kılma eğiliminin arttığı izlenmektedir. Örneğin Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) uyarınca Amerika Birleşik Devletleri’nin Meksika’dan gelen karayolu taşıma araçlarını ülkeye serbestçe kabul etmesi, ulusal hukukta çevre kirliliği yaratması nedeniyle dava konusu olmuştur. Bir başka örnekte, 2015 yılında Pakistan Devleti vatandaşları, devletin uluslararası alandaki faaliyetlerini de konu alan Ulusal İklim Değişikliği Politikasını uygulamakta yavaş davranmasının çevreye zarar verdiği yönündeki iddiasını Lahor Yüksek Mahkemesi önüne taşımıştır. Keza yine 2015 yılında Hollanda devletinin uluslararası anlaşmalar çerçevesinde belirlediği karbon emisyon oranının azaltılmasına ilişkin kararı, Urgenda isimli çevre vakfının 800 yüzden fazla Hollanda vatandaşı adına mahkemeye başvurması ile dava konusu edilmiştir.
***
Bizim için de en büyük çevre kirleticisi sıfatını taşıyan devletin faaliyetlerini hikmet-i hükümet geleneğinden uzaklaşarak yorumlamak; çevrenin korunmasına ilişkin çabalara katkı sağlamanın yanı sıra yurttaşların yargı önünde hesap sorabilmesini, şeffaflığı ve belki de demokratik bir toplumu mümkün kılabilecektir.
*Araştırma Görevlisi Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı
Bu Haber 08.11.2021 Tarihinde birgun.net Adresinde Yayınlanmıştır.